14 Haziran 2012 Perşembe

18. SUTRA


BİR NESNEYE SEVGİ İLE BAK. BAŞKA BİR NESNEYE GİTME. BİR BAŞKASINA GİTME. BURADA, BU NESNENİN ORTASINDA: KUTSANMIŞLIK.


"Sevgi ile..." Bu anahtardır. Bir şeye sevgi ile baktın mı hiç? Bir şeye sevgi dolu bakmak ne demektir, bilmediğin için, 'evet' diyebilirsin. Büyük bir haz ile bir şeye bakmış olabilirsin; o çok farklı bir şey. Bu tamamen farklı, birbirinin tamamen zıttı. Öncelikle aradaki farkı bulmayı dene. Haz; talihin için ihtiyaç duyduğun şey demektir. Sevgi ise kesinlikle mutluluğunla ilgili değildir. Buna karşılık: Haz bir şeyler almaktır; sevgi ise bir şeyler vermek. İkisi kesinlikle birbirinin tam zıttıdır.
O zaman kişi ne yapmalıdır? Tam bir sevgi ile bakmak için ne yapmalısın? Öncelikle kendini unut. Kendini tamamen unut. Bir çiçeğe bak ve kendini unut. Çiçeğin orada olmasına izin ver. Sen tamamen yok olmalısın. Çiçeği hisset ve bırak çok derin bir sevgi ile çiçek bilincinden aksın. Bir tek düşüncenle bilincinin amacına ulaşmasını sağla. Bu çiçeğe daha fazla çiçek açmasına, daha güzel, daha mutlu olmasına yardım edebileceğin gibi...
Onun için ne yapabilirsin? Bu senin gerçekten ne yapacağınla ilgili değildir; bu nedenle bu uygun değildir. Önemli olan duygudur; bir şeyi yapmak istemektir. bu acı, bu derin sızı, bir şeyi yapma isteği ile çiçek daha güzel, daha canlı, daha renkli olur. bu düşüncenin bütün varlığında yankılanmasına izin ver. Bunu bedeninin ve ruhunun her hücresi ile hisset. Kendini bir cezbediş içinde bulacaksın ve çiçek bir insana dönüşecek.
"Başka bir şeye gitme..." Bunu yapamazsın. Bir sevgi ilişkisi içinde olduğunda bunu yapamazsın. Bu dinleyiciler arasından birini seversen, bütün kalabalığı unutursun; sadece bir yüz kalır. Gerçekten hiç kimseyi görmezsin; aksine sadece bir yüz görürsün. Diğer hepsi oradadır, ama bilinç dışı olarak hepsi bilinçliliğin tam kenarındadır. Onlar değildir; onlar gölgedir. Sadece bir tek yüz kalır. Birini sevdiğinde bu yüzlerden biri kalır. Ve sen de uzaklaşamazsın.
Başka hiçbir şeye doğru gitme: Birinde kal. Bir gülde ya da sevdiğin kişinin yüzünde kal. Orada kal, tam bir sevgi ile, bölünmemiş bir kalp ve duygu ile: "Sevdiğim kişiyi daha mutlu edebilmek için ne yapabilirim?" Burada, orta noktada: Kutsanmışlık. Bu olduğunda, seN yok olursun; sevinç ve tatmin olma ile ilgili düşünceler artık yoktur. Tamamen kendini unutursun ve sadece başkalarını düşünürsün. Diğeri senin sevginin orta noktası olur. Bilincin diğerine akar. Onu derin bir duygu, derin bir sevgi ile düşünürsün. "Onu nasıl daha mutlu edebilirim?" Bu durumda aniden: Burada, orta noktada: Kutsanmışlık. Aniden tıpkı bir yan etki gibi kutsanmışlık sana gelir. Aniden odaklanırsın.

OSHO

17. SUTRA


ZİHNE ALDIRMADAN ORTADA KAL! TA Kİ...



Bu sutra bu kadar kısadır. Her bilimsel formül gibi bu da kısadır, ama bu kısacık sözlerle yaşamın tamamen değişebilir. 
Buda bütün meditasyon yöntemlerini bu sutradan oluşmuştur. Onun yolu "Majjihim Nikaya", yani orta yol olarak bilinir. Buda şöyle der: "Her zaman ortada kal, her şeyde."
"Zihne aldırmadan..." Bunu duyarsın, bunu anlarsın, ama zihin bunu anlamaz. Zihin her zaman en uç noktadakileri seçer. Uç noktada olanlar zihin için birer büyüdür. Neden? Çünkü ortada ölür. Bir sarkaca bakın. Sarkaç uç noktalara gitmediği sürece gün boyunca gidebilir. Sola gittiğinde sağa gitmek için itme kuvveti toplar. Sağa gittiğinde gerçekten sağa gittiğini düşünmemelisin; sadece sola gitmek için itme kuvveti topluyordur. Uç noktalar da sağdır, soldur, sağdır, soldur. İtme kuvvetlerini ortada toplarlar. Sarkacın ortada hareketsiz kalmasını sağla. Bütün kazanılan kuvvet kaybolur; artık sarkacın hiç enerjisi kalmamıştır, o zaman enerjisi uç noktalardan gelir. Ve bu uç noktalar birinden diğerine doğru gider; bu bir döngüdür. Sarkaç sürekli hareket eder. Sarkacı ortada tut; o zaman hareket sona erer. Bütün gün boyunca gözlemlersen zihninde sarkaç gibi olduğunu görürsün. Bir şeye bir uç noktada karar verirsin, sonra bir diğerine gidersin. Kızgınsındır, ama sonra pişman olursun. Karar verirsin: "Hayır, bu kadar yeter. Artık bir daha asla kızgın olmayacağım." Ama ordaki uç noktayı göremezsin. "Asla" bir uç noktadır. Bir daha hiç kızgın olmayacağını nasıl bilebilirsin? Ne demek istiyorsun? Bir kez daha düşün. Asla? O zaman geçmişe bir dön ve bir daha asla kızgın olmayacağını söylediğin zaman, kızgın olduğunda bir uç noktadan diğerine gitmek içim itme kuvvetlerini topladığını unutuyorsun.
Bu sutra bütün yaşam için geçerlidir. bu sutrayı sadece birkaç kez deneyemezsin. Bilinçli olarak her zaman yapmalısın. Bir şey yaparken, bir yere giderken, yemek yerken, ilişkilerinde her şeyden önce ortada kal. Bunu olabildiğince az dene, o zaman sanki içinde belli bir yer oluşuyormuş gibi huzura kavuşursun; içinde huzurlu bir merkez büyür.
Tam olarak ortada olmayı başaramasan bile ortada kalmayı dene. Zamanla "orta"nın ne demek olduğunu anlayacaksın. Her zaman bir aradadır, nefret ya da sevgi, kızgınlık ya da pişmanlık; her zaman zıt şeyleri düşün ve aralarında kal. Er ya da geç tam olarak ortada noktada olacaksın. Orta noktayı bir kez anlarsan, bu ortadaki noktanın zihnin tam karşısında olduğunu asla unutmazsın. Ortadaki bu nokta tam olarak tinsellik denen şeydir.
OSHO

16. SUTRA


KUTSANMIŞ OLAN! DUYULAR YÜREĞE SOKULURKEN, LOTUSUN MERKEZİNE ULAŞ.


Bu teknik kalp odaklı insanlar içindir. Kalp odaklı bir insansan, temas bir an için kalbine gider ve sen onun niteliklerini hissedebilirsin. Tamamen mantıksal bir kişinin elini tuttuğunda elleri soğuktur; sadece fiziksel olarak soğuk değil, her anlamda soğuk. Elinde bir uyuşukluk, bir cansızlık vardır. Karşındaki kalp odaklı olduğunda, kesin bir sıcaklık vardır. O zaman onun elleri seninkilerle birleşir. Onun ellerinden sana geçen kesin bir şeyler hissedersin, buluşursunuz ve sıcaklık değiş tokuşu yaparsınız.
Bu sıcaklık kalpten gelir. Asla baştan gelmez, çünkü baş her zaman serin, soğuk ve çıkarıcıdır. Kalp sıcaktır, hesap yapmaz. Baş nasıl daha fazla alabileceğini düşünür. Kalp ise sürekli nasıl daha çok verebileceğini düşünür. Bu sıcaklık bir vermedir; enerjinin verilmesi, titreşim dalgalarının verilmesi, canlılığın verilmesidir. bu nedenle farklı bir nitelik duyarsın. Bu insan sana içten sarılırsa, onunla derin bir birleşme hissedersin.
Dokun! Gözlerini kapat, neye istersen ona dokun. Sevgiline ya da seni sevene dokun, çocuğuna dokun ya da annene ya da arkadaşına ya da bir ağaca ya da bir çiçeğe ya da sadece bir toprağa dokun. Gözlerini kapa ve kalbinin toprakla ya da sevgilinle olan iletişimini hisset.
Ellerinin, toprağa dokunmak isteyen kalbinden daha uzak olmadığını hisset. Dokunma duygusunun kalbinle birleşmesine izin ver.
Kutsanmış olan! Duyular yüreğe soğulurken, lotusun merkezine ulaş. Kalp lotus çiçeğidir. Sadece lotusa açılan her duyu çiçeğin bir yaprağıdır. Öncelikle kalbindeki duyuların gitmesini dene. Sonra her günahın kalbinde zorla durduğunu ve onu emdiğini düşün. Bu ikisi bir alışkanlık haline geldiğinde duyuların sana yardım etmeye başlar ve kalbinden uzaklaşır. Ve kalbin lotus olur.
Kalplerin lotusu sen merkezlidir. Kalplerin merkezini bilirsen, göbek merkezine inmek kolaylaşır. Çok kolay! Evet, bu sutra buna bir kez daha değinmeyecek, çok kolay. Tamamen kalbe gidersen ve aklın daha fazla çalışmazsa, o zaman kalpten göbek merkezine düşersin. Sadece baş merkezinden göbek merkezine inmek çok zordur. Ya da ikisinin ortasında olduğunda, yani baş ile kalbin ortasında olduğunda da göbeğe gitmek zordur. Bir kez göbekte oldun mu kalbin tam karşısında olursun. Şimdi her şeyden önce en temel olan, göbeğe düştün.

OSHO

15. SUTRA


ELLERİNLE BAŞINDAKİ YEDİ AÇIKLIĞI KAPATTIĞIN ZAMAN, GÖZLERİNİN ARASINDAKİ BOŞLUK BÜTÜN HER ŞEYİ DAHİL EDER.


Bu en çok kullanılan ve dolayısıyla en kolay olan, en eski tekniklerden biridir: Başının yedi açıklığını kapat. Gözler, kulaklar, burun ve ağız; başın bütün açıklıklarını... Başın bütün açıklıkları kapandığında, sürekli dışarıya doğru akan bilinç aniden durur, daha fazla dışarıya gidemez. Bunu hiç fark etmemiş olabilirsin, ama nefesini birkaç dakikalığına tuttuğunda, akıl hareketsiz kalır ve sadece nefesle hareket edebilir. Bu, zihinsel sürecin şartlandırılmasıdır. Öncelikle şartlandırmanın ne olduğunu anlamalısın, o zaman bu sutrayı anlamak daha kolay olur.
Yatakta uzandığında, birkaç saniye için aniden bütün açıklıkları kapat ve içeride ne olduğunu izle. Boğulduğunu hissetsen de devam et, dayanılmaz hale geldiğinde nefes bölünür. Gerçekten dayanılmaz olana kadar devam et. Ve gerçekten dayanılmaz olduğunda açıklıkları daha fazla kapatamazsın; daha fazlasını yapma düşüncesine de ihtiyacın kalmaz. İçindeki güç hepsini zorlayacaktır. Seni ilgilendiren tek şey devam etmektir. Boğulma hissi uyandığında doğru zaman geldi demektir, çünkü boğulmak eski çağrışımları getirir. Bunu biraz daha devam ettirebilirsen daha iyi olur. Bu çok zor olacaktır, senden en son olanı isteyecektir ve sen öldüğüne inanacaksın, ama hiç korkma, o zaman ölemezsin. Sırf baş açıklıklarını kapattın diye ölemezsin. Ama öldüğün hissine kapıldığın zaman, gerçekten doğru zamandır. Buna bir süre daha dayanabilirsen birden her şey aydınlanır. İçindeki mekanın nasıl sürekli genişlediğini ve tamamına aktığını hissedersin. Sonra açıklıkları aç ve her defasında bunu yap.
Her vakit bulduğunda bunu dene. Ama bunun üzerine çalışma. Nefesini daha uzun süre tutmaya çalışabilirsin, ama böylesi bir çalışma bir işe yaramaz. Ani bir sarsılma gereklidir. Bu sarsılma ile eski bilinçlilik kanalındaki nehir orada kalır ve yeni bir şeyler oluşabilir. Bu mekanı bir kez tecrübe ettin mi, yaşamın aniden gerçek, yoğun ve ilk kez canlı olur. Artık emin olmak önemli değildir. Artık korku yoktur. Artık kimse seni öldüremez. Artık hiçbir şeyi alamazsın. Artık tüm evren sana aittir: Sen evrensindir.
Bu mekanı tecrübe eden herkes kendinden geçerek şöyle der: "Ben her şeyim, ben yaradılışım!"

OSHO

14. SUTRA


TÜM DİKKATİNİ, LOTUS İPLİĞİ KADAR NARİN, BEL KEMİĞİNİN MERKEZİNDEKİ SİNİRE VER. BU ŞEKİLDE DÖNÜŞ.


Bu meditasyon tekniğinde kişi gözlerini kapatmalı ve omurgasını düşünmelidir. O zaman gözlerini kapat ve omurganı düşün. Omurgan düz ve dik durmalıdır. Onu görselleştir, sanki gözünün önündeymiş gibi düşün, altıncı omurunun arasından geçen, tam omurganın ortasında lotus yapraklarının damarları kadar ince olan siniri gözünün önüne getir. Yapabilirsen önce omurgana daha sonra lotus yapraklarının damarları kadar ince olan sinire konsantre ol. Konsantre ol ve tam bir konsantrasyon seni merkezine götürecektir. Fizyologlar onun için değil; beyin için omurganın kamburu derler.
Bu sutra omurgayı kullanır, çünkü yaşam omurgada var olur. Bu nedenle düzgün ve dik bir omurgaya bu kadar çok önem verilir; o zaman, omurgan dik olmadığında içindeki yaşamı, kaynağı göremezsin. O çok incedir. Çok dikkatlidir. Bir enerji akımıdır. Omurga doğru ve tam olarak dik olduğunda o damarlarda bir ışıltı yakalayabilirsin. Ancak ondan sonra...
Bir Buda, Mahavira, Krişna, İsa yalnızca bir aura süslememişlerdir. O aura zaten var. Omurga ışık yaymaya başlar ve insan onunla aydınlanır, beden bir ışık bedenine dönüşür. Ve sonra dışarıya doğru gider. Aydınlananlardan biri olan Buda'nın hiç kimseye kim olduğunu sormasına gerek yoktur. Aura her şeyi gösterir. Ve birisi aydınlandığında, öğretmenini de bilir, çünkü aura her şeyi açığa çıkarır. Omurganın içindeki damara dokunduğunda, onu gördüğünde, bildiğinde; çevrende bir aura oluşmaya başlar. "Bu şekilde dönüş!" İçinin bu ışıkla dolmasına izin ver ve buna dönüş. Bu da merkezdedir, omurganın merkezinde. Beden odaklı olduğunda, bu teknik sana yardım eder. Eğer öyle değilsen işte o zaman zordur. O zaman bedenini içerden görmek senin için zordur. Bu sutra erkeklerden önce kadınlara yardımcı olur. Kadınlar erkeklere oranla daha beden odaklıdırlar. Ama bu teknik bedenini hissedebilen, onu duyabilen, düşünebilen, gözlerini kapatıp içerden bedenini hissedebilen herkese yardım eder. 
Omurganı düşün ve daha sonra omurganın tam ortasından geçen gümüş damarı düşün. İlk başta bu sadece bir tasavvur gibi görünebilir, ama sonraları, tasavvur uzaklaştıkça fark edeceksin ki kendini omurgana göre ayarlıyorsun. İşte o zaman onu kendin göreceksin. İçindeki çekirdeği far eder etmez, içinde bir ışık patlaması hissedeceksin. Bu durum bazen derin bir cinsel deneyimde de gözlemlenebilir. Tantra bunu bilir ve bunun üzerine çok çalışmıştır. İçeriye doğru bakarsın ve omurganın ortasında olan yaşamı görürsün. Tantra bunun için cinsel deneyimlerden faydalanmıştır, ancak bu çok başka bir deneyimdir; çok farklı nitelikte bir deneyim. Kişinin kolayca başarabileceği bir şey değildir; sıkıntının atıldığı bir şey değildir, hızla sonlandırılan bir şey değildir. Bu bedensel bir hareket değildir. Tinsel bir komünyondur. Bu aslında iki bedenin ve karşılıklı bir araya gelen iki öznelliğin yardımı ile iki içselliğin bir araya gelmesidir.
Bu tekniği size çok derin bir cinsel deneyim yaşarken de denemenizi tavsiye ederim. Sıkıca sarıldığında içeride dinlen. Diğerlerini unut. Daha derinlere, içerilere git ve omurganı gözünün önüne getir. Bu daha kolay olacaktır, çünkü o sırada enerji omurga boyunca akar. Damarlar daha belirgin olur, çünkü daha sessizsindir, çünkü beden dinlenir. Sevgi en derin dinlenmedir. Kendini dinlendir, omurgana konsantre ol. Bu sutra basitçe şöyle der: "Ona dönüş." Ve ona dönüşürsün.

OSHO

13 Haziran 2012 Çarşamba

13. SUTRA


...BENZER ŞEKİLDE, UZAMDA YA DA BİR DUVARDA HERHANGİ BİR NOKTADA... 
TA Kİ NOKTA ERİYENE KADAR. O ZAMAN BİR BAŞKA NOKTA DİLEĞİN GERÇEKLEŞİR.


Hiçbir rengi düşünemiyorsan o zaman duvardaki herhangi bir nokta sana yardımcı olur. Konsantre olacak herhangi bir şey bul. İçinde hiçbir şey hissetmeyen; içindekinin ne olduğunu, içine nasıl gideceğini kendine soran kişi, bunun yerine duvarda bir noktaya konsantre olmayı deneyebilir. Dışa dönük bir insansan, bunu içindeki bir nokta ile deneme. Dışarıdaki şeylerle dene. Gerçekleşecek olay aynı. Duvarda bir nokta seç. Oraya konsantre ol. Bunu açık gözlerle yapmalısın. İçinde bir merkeze ulaştığında, içinde bir noktaya, artık kapalı gözlerle konsantre olmalısın.
Duvara bir nokta çiz ve o noktaya konsantre ol. Gerçek, konsantrasyon sayesinde olur; bunun nokta ile bir ilgisi yoktur. Noktanın içerde ya da dışarda olması çok önemli değildir. Bu tamamen sana kalmış bir şey. Duvara doğru baktığında, ona konsantre ol ve nokta ortadan kaybolana kadar buna devam et. Buna dikkat etmelisin: Nokta kaybolana kadar! Gözlerini hiç kırpmamalısıni aksi takdirde zihine hareket edeceği bir alan verirsin. Sadece bak, yoksa ruh ( zihin ) yeniden düşünmeye başlar. Gözünü bir kez kapaman ona hareket alanı verir. Gözünü bir kez kapamanla konsantrasyon kaybedilir. Ayrıca göz kırpmak da yok!
Nokta ortadan kaybolana kadar konsantre ol. Ortadan kaybolur! İnatla devam edersen ve zihnin hareket etmesine izin vermezsen nokta ortadan kaybolur. Ve nokta ortadan kaybolduğunda; -o noktaya öylesine konsantre oldun ki sanki sadece o nokta var, bütün dünya ortadan kayboldu- hiçbir yerde bilinçlilik yoktur. Onun gidebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Bütün boyutlar kapalıdır. Ruh ( zihin ) kendine gelir, bilinç yerine gelir ve sen merkezde olursun.
Nokta içerde ya da dışarda olsun, senin içinde ya da dışında olsun; ortadan kaybolana kadar konsantre ol. O  kendini yok eder. Bunun iki nedeni vardır: İçerde olduğunda, o öyle imgelenmiştir ve o nedenle ortadan kaybolur. Dışarıda olduğunda ise imgelenmemiştir, yani gerçektir. Sen duvarda bir nokta çizdin ve ona konsantre oldun. Neden sadece bu nokta ortadan kaybolur? İçerde olduğundan ortadan kaybolmasını anlayabilirim; o aslında orada değildi, sadece sen öyle düşündün. ama peki ya duvardaki nokta neden ortadan kayboldu?
Bu nedenle bunun bir sebebi var. Bir noktaya konsantre olduğunda, elbette gerçekten ortadan kaybolmaz. Ortadan kaybolan şey zihindir. Sürekli dışarıdaki bir noktaya yönelirsen, zihin hareket etmez. Hareket olmadan da yaşayamaz. Ölür ve hareketsiz kalır. Ve zihin durduğunda, dışarıdaki hiçbir şeyi almaz. Birden bütün köprüler yıkılır, çünkü zihin bir köprüdür. Duvardaki bir noktaya konsantre olduğunda, zihin sürekli noktadan sana, senden noktaya doğru atlar. Bu sürekli bir gidiş geliştir; bir süreçtir.
Zihin ortadan kaybolduğunda, o noktayı gözlerinle görmezsin. Bu nedenle gerçekte o noktayı gözlerinle ek olarak zihninle de görürsün. Zihin gittiği zaman gözler de işlevini yerine getiremez. Duvara bakmaya devam etmek istersin, ama nokta fark edilmez hale gelir. Zihin orada değildir; köprü yıkıldı. Nokta gerçektir ve oradadır. Zihin geri geldiğinde noktayı tekrar göreceksin; O orada. Ama şimdi onu göremezsin ve onu göremeyince dışarıya da gidemezsin. Aniden merkezinde olursun.

OSHO

8 Haziran 2012 Cuma

12. SUTRA


BİR YATAK YA DA KOLTUKTAYKEN, ZİHNİNİN ÖTESİNDE, AĞIRLIKSIZ OL.


Sadece yer çekimi diye bir şey olmadığını hisset. Artık böyle bir ağırlık yok. Bir yerlerde bir ağırlık olduğunu biliriz, ama kendimizi bu ağırlıksızlığın yerine koyarız. Gelir. Kişi kendini ağırlıksız hissettiği anda gelir. Artık bir ağırlık olmadığında, beden de yoktur; çünkü ağırlık bedene aittir, sana değil. Sen yerçekimsizsin.
Ağırlıksız tekniğini denemek için, ağırlıksız olduğunu düşünmek zorundasın; hatta sadece düşünmek değil, bedenin ağırlığını yitirdiğini hissetmek zorundasın. Bunu her zaman hissedersen öyle bir an gelir ve sen ağırlığının olmadığı fark edersin. Gerçekten öylesin ve bunu her zaman fark edebilirsin. Ağırlıksız olduğunu yeniden hissetmen için bir duruma ihtiyacın vardır. 
Kendini hipnotize etmelisin. Hipnozun, "Ben bir bedenim ve bu nedenle bir ağırlığım var." düşüncenden oluşur. Kendini bundan uzaklaştırdığın zaman, yani bir beden olmadığın düşüncesini kavradığın zaman, ağırlığını hissetmezsin. Ve artık ağırlığını hissetmediğinde, zihninin üzerinden dışarı çıkmış olursun. 
Mutlu olduğunda, kendini hafif hissedersin, üzgün olduğunda ise sanki bir şey seni aşağıya çekiyormuş gibi kendini daha hafifi hissedersin. Bu çekim daha da artacaktır. Üzgün olduğunda ağırlığın artacaktır. Mutlu olduğunda ise hafifsindir. Bunu hissedersin. Neden? Çünkü ne zaman mutlu olsan, ne zaman neşeli bir an yaşasan bedenini tamamen unutursun. Üzgün ve bıkkın olduğunda ise bedenini unutamazsın. Ağırlığını hissedersin. Ağırlığın seni aşağıya doğru çeker; sanki dünyaya kök salmışsın gibi. Hareket edemezsin. Yerin altında köklerin vardır. Mutlulukta ağırlıksızsındır. Tasada, üzüntüde ise ağır. Derin bir meditasyonla bedenini tamamen unuttuğunda, ağırlıksız olarak uyanabilirsin. Hatta bedenin de seninle beraber yükselir. 
Yere otur, sandalyenin ya da herhangi bir eşyanın üzerine değil, yere otur. Oturduğun yerin çimentodan ya da başka bir yapay maddeden yapılmış olmamasına özen. Yere otur ve doğaya olabildiğince yakın ol. Çıplak oturabilirsen bu daha iyi olur. Çıplak bir şekilde yere otur ve Buda pozisyonunu al- Siddhassan-, çünkü Buda pozisyonu ağırlıksız olmaya en uygun pozisyondur. Neden? Çünkü bedenini ileriye ya da geriye yaslarsan daha fazla ağırlık hissedersin. Bu sayede bedeninin daha geniş bir kısmı güç ile karşılaşır. Bir koltukta oturduğun zaman bedeninin daha geniş bir kısmı yerçekimine maruz kalır.
Ellerin ve ayakların çapraz biçiminde Buda pozisyonu alırsan, bu durum içindeki elektriğin dolaşımının oluşumuna yardımcı olur. Bu nedenle omurganı dik tut.
Gözlerin kapalı bir şekilde dengede dur ve kendini topla. Kendini sağa doğru yasla ve yerçekimini hisset. Kendini öne doğru eğ ve yerçekimini hisset; geriye doğru yaslan ve yerçekimini hisset. Daha sonra yerçekimini en az ve ağırlığı daha az hissettiğin orta bölgeyi bul ve orada kal. Şimdi bedenini unut ve bir ağırlığın olmadığını hisset. Sen ağırlıksızsın. Ağırlıksız olma duygusunu bir süre daha hisset, göreceksin ki aniden ağırlıksız olacaksın. Aniden artık bir beden olmayacaksın; bedensizliğin olduğu başka bir dünyada olacaksın.
Ağırlıksızlık bedensizliktir. Sonra zihninin üzerinden dışarıya ulaşırsın. Zihnin de bedenin bir parçasıdır. Maddenin bir ağırlığı vardır, buna karşılık senin bir ağırlığın yok. bu teknik sayesinde olur. 

OSHO

11. SUTRA


BİR KARINCANIN YÜRÜYÜŞÜNÜ HİSSEDERKEN DUYULARIN KAPILARINI KAPA. O ZAMAN.


Bu çok kolay gibi görünüyor, ama aslında değil. Bir kez daha okuyacağım: " Bir karıncanın yürüyüşünü hissederken duyuların kapılarını kapa. O zaman. "Bu sadece bir örnek. Diğer şeyler içinde geçerli. Duyularının büyük kapısını kilitle, bir karıncanın tırmanışını hissettiğinde, işte o zaman -o zaman- bir şey olacak. Şiva bu konuda ne der? 
Ayağına diken battı. Çok acı veriyor. Ya da bacağında bir karınca yürüyor. Bunu hissedersin ve onu bacağından atmak istersin. İstediğini seç. Bir yaran var ve çok acıyor. Başın ağrıyor ya da herhangi bir yerinde bir ağrı var. Ne olduğu o kadar önemli değil. Tırmanan karınca sadece bir örnek. Ne duyarsan duy, duyularının bütün kapılarını kapat.
Ne yapmalısın? Gözlerini kapat, kör olduğunu ve görmediğini düşün. Kulaklarını tıka ve duyamadığını varsay. Beş duyunu da kapat. Ama onları nasıl kapatabilirsin? Bu oldukça kolay. Bir an için nefes almayı bırak, işte o zaman bütün duyuların kapanacaktır. Nefes almayı bıraktığında ve duyularını kapattığında o tırmanış nerede olacak? Karınca nerede? Aniden dışarıda olacaksın; çok uzaklarda. 
Bu sutra şöyle der: " Duyularının kapılarını kapa." Taş gibi ol, o zaman dünya kapanır. Dünyayı kapattığın zaman doğal olarak kendi bedenini de kapatacaksın; o zaman bedenin senin parçan olmayacak, dünyanın bir parçası olacak. Dünyayı tam olarak kapattığında, bedenini de kapatırsın. O zaman, der Şiva, o zaman o olur.
Bunu bedeninde bir dene. Her sebep doğrudur. Bunun için bir karıncanın üzerine tırmanmasına gerek yok; onun yerine şöyle düşün: Bir karınca geldiğinde meditasyon yapacağım. Böylesi yardımsever karıncaları bulmak zordur. Aynı zamanda her şey doğrudur. Yatağa uzanırsın ve soğuk çarşafı hissedersin; tıpkı bir ölü gibi. Birden çarşaf kaybolmaya başlar, uzağa, daha uzağa, daha da uzağa. Yatağın kaybolur, odan kaybolur, bütün dünya kaybolur. Kapanırsın, ölüsün, bir taşsın, tıpkı parmaklıklı bir Leibniz monadı gibi, penceresiz. Hareket dahi edemezsin.
Ve sonra, artık kendini hareket ettiremediğinde, sırtını kendine yaslayacaksın ve kendine odaklanacaksın. Şimdi merkesinden burayı görebilirsin. Bir kez merkezinden burayı gördüğün zaman, bir daha asla aynı kişi olamazsın.

OSHO

5 Haziran 2012 Salı

10. SUTRA


OKŞARKEN, TATLI PRENSES, OKŞAYIŞA EBEDİ YAŞAM GİBİ GİR.


Birinci dinlenme tekniği sevgi ile ilgili bir teknik, çünkü sevgi bizim deneyimlerimizde de en yakın olandır; o yüzden ilk önce bizi dinlendirir. Eğer sevemezsen, dinlenemezsin de. Kendimizi dinlendirebildiğimiz zaman, yaşamımız sevgi ile dolacaktır. Ortak olan nokta ne? Birçok şey. Öncelikle: Kendimizi sevdiğimizde geçmiş sona erer ve gelecek henüz yoktur. Kendimizi yaşadığımız ana göre hareket ettiririz. Anı yaşarız. Geçmiş ve geleceğin olmadığı bir anda, insan bu ana şimdiki zaman diyebilir mi? Şimdiki zaman sadece ikisinin arasında vardır; geçmiş ve geleceğin arasında. Şimdiki zaman görelidir. Geçmişin ve geleceğin olmadığı bir zamanda, şimdiki zamandan söz etmenin ne anlamı olabilir? Bu anlamsızdır. Bu nedenle şimdiki zamandan söz etmez, o "ebedi yaşam" der. Sonsuzluk demek ister; sonsuzluğun içine doğru gitmen gerektiğini söyler.
Sevgi aniden senin boyutunu değiştirir. Zamandan dışarı atılırsın ve sonsuzluğu görürsün. Sevgi çok derin bir meditasyon olabilir, kesinlikle en derini.
Sevilen bazen kutsal olanın asla yaşamayacaklarını yaşar. Sevilen birçok yoginin aradığı merkeze dokunabilir. Ama bu kısa bir aydınlanma olacaktır; sevgiyi meditasyona dönüştürme anı. Tantra buna 'sevginin meditasyona dönüşmesi' der. Artık Tantra'nın sevgiden neden bu kadar çok söz ettiğini anlayabilirsin. Neden? Çünkü sevgi, insanın bu dünyayı duyular ötesine taşıyabileceği en kolay, en doğal kapıdır; yatay boyuttur. Sevgiden uzakta olma. Sevgi ol ve sonsuzluğun içine gir. Birisini sevdiğinde, aynı zamanda sevilen kişi misin? Yanıtın evet ise; o zaman zamanın içindesindir ve sevgi gerçek değildir, sadece sahtedir. Her zaman orada olduğunda ve "ben" diyebildiğinde; bedensel olarak yakın olabilirsin, ama tinsel olarak birbirinizden çok uzaktasınızdır. 
Sevdiğinde, sen olmamalısın; o sadece sevgi olmalı; yalnızca sevgi. Sevgi olmalısın. Seven ya da sevilen kişiye sarıldığında, sarılma ol. Öpüştüğünde, ne öpen kişi ol ne de öpülen kişi. Öpüşme ol. Egonu tamamen unut: Bunu sevgi eyleminde çöz. Eylemin o kadar derinine in ki, yalnız oyuncu kal. Sevgiyi bilmeyen, yemek yemeyi de, yürümeyi de bilmez; çünkü sevgi egoyu çözmenin en kolay yoludur. Bu yüzden egoistler sevemez. Onlar sevgiyi konuşmayı severler, onun için şarkı söylemeyi severler, sevgi hakkında yazmayı severler, ama sevemezler. Ego sevemez.
Seksi, sadece seks olarak kalmamalıdır; seks bir Tantra öğretisidir. Seks sevgiye dönüşmelidir. Ve sevgi de sevgi olarak kalmamalıdır. Sevgi ışığa dönüşmelidir; meditatif deneyime, en son, en yüksek, en mistik zirveye dönüşmelidir. 
Sevdiğin zaman sevgi ol; sadece sevgi. O zaman o senin sevgin, benim sevgim ya da bir başkasının sevgisi olmaz. O sadece sevgidir. Orada olmazsan, temel kaynağa ya da akıma ulaşmazsan; seversin, o zaman sen o değilsindir, o sevgidir. Sevgi senin içine girdiğinde, ortadan kaybolursun. En saf, en akıcı enerji olursun.

OSHO