3 Ağustos 2012 Cuma

23. SUTRA


ÖNÜNDEKİ BİR NESNEYİ HİSSET. BUNUN DIŞINDAKİ DİĞER BÜTÜN NESNELERİN YOKLUĞUNU HİSSET. SONRA NESNEYİ HİSSETMEYİ VE YOKLUK HİSSETMEYİ BİR KENARA BIRAKARAK, FARK ET.


Önündeki bir nesneyi hisset; herhangi bir şeyi, örneğin bir gül goncası. Ne olduğu önemli değil. Onu hisset. Görmek yeterli değil, onu hisset. Bir gül goncası görüyorsun, ama kalbin tatmin olmadı. Onu hissetmiyorsun. Aksi takdirde ağlamaya başlardın, aksi takdirde gülmeye ve dans etmeye başlardın. Sen onu hissetmiyorsun, sen onu sadece görüyorsun. Ve sadece bu görmek bile neredeyse tam değil. Çünkü hiçbir zaman tamamını görmüyorsun. Geçmiş, beynin bunun bir gül olduğunu söylüyor. Sen onun hakkında her şeyi "biliyorsun", ne de olsa gülleri tanıyorsun, ne olmuş yani? Böylece yürümeye devam ediyorsun. Tek bir bakış senin geçmiş gül tecrübeni uyandırmaya yetiyor ve sen yürümeye devam ediyorsun. Senin bakışın bile tam değil. Gülün yanında kal. Onu gör, sonra onu hisset. Onu hissetmek için ne yapıyorsun? Onu kokla, ona dokun, bunun derin bedensel bir tecrübe olmasına izin ver.
İlk önce gözlerini yum ve gülün bütün yüzüne dokunmasına izin ver. Onu hisset. Gözlerinin ona dokunmasına izin ver, onu kokla. Onu kalbine koy. Onunla sessiz kal, ona dair bir duygu hisset. Her şeyi unut; bütün dünyayı unut. "Diğer bütün nesnelerin yokluğunu hisset." Eğer düşüncelerin hala başka şeylerle meşgulse bu duygu çok derine gidemez. Diğer bütün gülleri unut, diğer bütün kişileri unut, her şeyi unut. Sadece bu gülün orada olmasına izin ver, sadece bu gülün, bu gül, bu gül! Diğer hepsini unut; bu gülün tamamen sana bürünmesine izin ver. Sen gülün içinde boğuldun.
Kolay olmayacak, çünkü biz o kadar da duyarlı değiliz. Kadınlara bu daha kolay geliyor. Onlar daha iyi hissedebiliyorlar. Erkekler için bu biraz daha zor olsa gerek ya da bir şair, ressam ya da bir müzisyen gibi çok gelişmiş estetik bir mantığa sahip olmaları gerek. Onlar eşyaları hissedebilirler. Ama bunu dene. Çocuklar bunu çok kolay yapabiliyorlar.
Kendine doğuştan sevdiğin bir nesne seçebilirsin. Sonra bütün dünyayı unut. Onun varlığının tadını çıkar, onu tat, onu sev, onun derinine in ve onun senin derinine inmesine izin ver. "Nesneyi hissetmeyi bir kenara bırak." Şimdi bu tekniğin en zor şeyi geliyor. Sen diğer bütün nesneleri bıraktın ve sadece bir nesne kaldı. Sen her şeyi unuttun, sadece bir şey kaldı. Ve şimdi nesne duygusunu bir kenara at, şimdi bu nesnenin önünde olduğu duygusunu bir kenara at. Şimdi sadece bu iki duygu var. Bu duygunun dışında her şey var. Şimdi bunun varlığını da bir kenara atıyorsun. Sadece bu gül, bu yüz, bu kadın, bu adam, bu kaya var olduğunda bunu da bir kenarda bırak. Ve bunun duygusunu da bırak. Birden salt bir hiçliğin içine düşüyorsun ve geride hiçbir şey kalmıyor. "Ve böylece fark et" der Şiva. Bu hiçliği fark et. Bu senin doğan, bu gerçek varoluş. Bu hiçe hemen başlamak çok zor olurdu; bu çok zor ve iddialı. Bir objeyi bir araç olarak kullanmak çok daha kolay. Ruhunu ilk önce bir nesneyle doldur ve onu o kadar doldur ki onun dışında hiçbir şeyi hatırlayama. Senin bütün bilincin bu nesneyle dolu. Sonra bunu da geride bırak, bunu da unut.
Aynısı senin bilincinle de oluyor. Sen bir alev, bir ışıksın. Bütün dünya senin objen. Sen bütün dünyayı bir kenara bırakıyorsun ve konsantrasyonun için sadece bir obje seçiyorsun. Senin alevin aynı kalıyor, ama şimdi birçok obje değil, sadece bir tanesi  onun tarafından aydınlanıyor. Ve şimdi onu da düşünüyorsun. Birden sadece ışık var - bilinç. O hiçin üzerine düşüyor. Buddha bunu nirvana diye adlandırdı. Mahavir buna kaivalya, evren bütünlüğü dedi. Upanishadlar buna brahmanın ya da atmanın tecrübesi diyor, "Kim sadece bu tekniği yaparsa, o en yüce olanı fark eder." diyor.

OSHO

20 Temmuz 2012 Cuma

22. SUTRA


DİKKATİN, GEÇMİŞ BİR OLAYI GÖRDÜĞÜN BİR YERDE OLSUN VE BİÇİMİN BİLE, ŞİMDİKİ NİTELİKLERİNİ KAYBEDİP DÖNÜŞSÜN.


Bu tekniğin birçok oynama şekli vardır ve sen kendininki bulabilirsin.Örneğin uyurken, hemen uyumadan önce bütün günün olaylarını tekrar- ama geriye doğru- hatırlayabilirsin. Sabahtan başlama. Tam olarak şu an olduğun yerden, şimdiden, yataktan, son durumdan başla ve sonra geri git. Sonra adım adım, yavaş yavaş geri dön, sabah uyandığındaki son tecrübene kadar. Geri dön ve sürekli kendini kaptırmaman gerektiğini hatırla.
Örneğin öğlende seni biri mi gücendirdi. Kendine, kendi şekline, birisi tarafından nasıl gücendirildiğine bak. Ama sen seyirci kalıyorsun. Sen bulaşma, tekrar sinirlenme. Eğer tekrar sinirlenirsen özdeşleşmiş olursun. O zaman gerçek meditasyonu kaçırmış olursun. Sinirlenme. Diğer kişi seni gücendirmiyor, o öğlende var olan şekli gücendiriyor. Bu şekil artık burada yok.
Sen sadece akan bir nehir gibisin. Şekiller akıyor. Çocukluğunda şimdi artık olmayan bir  şeklin vardı. Bu şekil gitti. Aynı bir nehir gibi sürekli değişiyorsun. Sinirlenme. Birisi seni övdü. Kendini iltifat görmüş gibi hissetme. Olaya sanki tamamen, katılmadan bir film izliyormuş gibi bak. Ve özellikle geriye doğru yapıldığında iyi geliyor, özellikle uykuya dalmada zahmetin varsa.
Neden? Çünkü bu, ruhu rahatlatıyor. Geri döndüğünde ruhun kurulmuş saati dolmuş oluyor. Sabah olunca onu kurmaya başlıyorsun, ruh bir sürü şeye, bir sürü yere karışıyor. Onun içinde birçok şey tamamlanmamış ve bitmemiş olarak kalıyor, çünkü onları hemen işlemek için yeterince zaman kalmıyor.
Sen bu geri sarma tekniğini hayatının tamamında da kullanabilirsin. Geriye gitmeyi başka yöntemlerle de çalışabilirsin. Örneğin yüzden geriye doğru say: 99, 98, 97... Geri git. 100'den 1'e kadar say. Zorlanacaksın, çünkü beynin 1'den 100'e doğru gitmeye alışık, 100'den 1'e, geriye doğru değil.
Bu tekniğe göre herhangi geçmiş bir olaya bakacaksın: O zamanki şeklin ortaya çıkacak. Sutra der ki: "Biçimin..." Sen değil. Sen hiçbir zaman orada değildin. Her zaman sadece biçimin katılımcı, hiçbir zaman sen kendin değil.
Sen beni gücendirdiğinde hiçbir zaman beni gücendirmiş olmuyorsun. Sen sadece biçimi gücendirebilirsin. Benim olduğum biçim sadece burada ve şimdi sizin için var. Bu biçim gücendirilebilir ve ben kendimi bu biçimden sıyırabilirim. 
Sen ne isiminsin ne de biçimin. Sen biçimi ve ismi tanıyan bilinçsin ve bu bilinç başka bir şey, tamamen başka bir şey. Ama bu zor. Geçmiş bir şeyle başla, o zaman daha kolay, çünkü o zaman geçmiş artık senin için o kadar da önemli değil. 
Kendi biçimini mesafeyle izle, uzaktan, ilgisizce ve kendini böylece dönüştür.
Sen dönüştürülüyorsun, çünkü bu derin bir temizlik olayı, kaldırma olayı. O zaman bedeninin, ruhunun, zamandaki varoluşunun senin asıl gerçeğin olmadığını fark edeceksin. Senin öze ilişkin gerçeğin başka bir şey. Olaylar ortaya çıkıyor ve onun yanından geçiyor, sana hiçbir şekilde değmeden. Sen suçsuz, dokunulmamış kalıyorsun. Sen el değmemiş gibi kalıyorsun. Her şey yanından geçiyor, bütün hayatın yanından geçiyor- iyi ve kötü, başarı ve yenilgi, övgü ve suç- her şey yanından geçip gidiyor. Hastalık ve sağlık, gençlik ve yaşlılık, doğum ve ölüm; her şey yanından geçip gidiyor. Ama sen dokunulmamış oluyorsun.

OSHO

17 Temmuz 2012 Salı

21. SUTRA


NEKTAR DOLU BEDENİNİ BİR İĞNEYLE DEL, NAZİKÇE DELDİĞİN YERE GİR VE İÇSEL SAFLIĞA ERİŞ


Bedenin sadece bir beden değildir: O seninle doludur ve bu sen olan da nektardır. Bedenine bir iğne batır. Bedenine bir iğne batırdığında sana değil, sadece bedenine batacak. Ama sen kendine battığını sanıyorsun: Bu, acı hissetmenin sebebidir. Eğer kendini sana değil, sadece bedenine batırıldığına inandırabilirsen acı yerine mutluluk hissedeceksin. Bu bir iğneyle yapılmak zorunda değil; her gün yeterince şey oluyor ve bu durumlar meditasyonda kullanılabilir. Ama bir durum oluşturulabilir de. 
Bedenin herhangi bir yerinde bir acı var. Şimdi bir şey yap: Bedenin tamamını unut. Sadece acıyan yere yoğunlaş. Ve daha sonra o garip şey: Bedenin acıyan yeri küçülmeye başlıyor. İlk önce bacağın tamamıydı, daha sonra sadece diz... Ve sonuç olarak sadece iğne ucu kadar olunca ona bakmaya devam et ve birden o da kaybolacaktır ve sen bir mutluluk hissedeceksin. Acı yerine artık mutluluk dolusun.
Zaten acın varsa o zaman ilk önce onun tamamen yayılımına konsantre olmalısın; bir süre sonra acı yavaş yavaş, bir iğne ucu kadar küçülecektir. Yani iğneyle ilk önce beklemek gerekmiyor: Sen kendine bir iğne kullanabilirsin. İğneyi hassas olduğun bir yere koy.
Kendine daha dokunurken bile hissettiğin hassas bir nokta bul. Sonra iğneyi oraya batır ve batırmayla birlikte git: Önemli olan bu. Meditasyon bu: "Ve nazikçe, deldiğin yere gir." İğne tenine girerken ve sen acıyı hissederken sen içeriye giriyorsun. Acının sana geldiğini hissetme: Acıyı hissetme, onunla özdeşleşme. İğneyle içeriye gir, iğneyle batır.
Gözlerini yum, acıyı izle. Acı sana batınca batıran sen kendinsin.Ve iğne sana batarken ruhun kolaylıkla konsantre olabilir. Acının bu noktasından, yoğun acıdan faydalan ve onu izle:"... ve içsel sağlığa eriş." sözüyle anlatılmak istenen bu.
"Ve nazikçe, deldiğin yere gir." Eğer izleyerek birlikte gidebilirsen, teşhis edilmeden, uzaktan, acının sana değil bedenine battığını hissederek, bu arada sen sadece bir izleyicisin, o zaman içsel saflığa ulaşmış olacaksın. Senin suçsuzluğun sana açıklanacak. İlk defa kendinin beden olmadığını hissedeceksin. Ve beden olmadığını bir kere bilirsen, o zaman hayatın temelden değişmiş olur, çünkü hayatının tamamı bedeninin etrafında dönüyor. Beden olmadığını bir kere bildiğinde o zaman böyle yaşamaya devam edemezsin. Merkez eksik olacak! Eğer beden olmadığını bir bilirsen dünyanın tamamı yok olur. Onu artık tutamazsın. Ruhun yönettiği başka bir dünya yukarıya çıkar; dert ortaklığının, sevginin, güzelliğin, gerçeğin, iyiliğin, suçsuzluğun dünyası. Merkez yerleşti ve artık bedende değil. Bilinçte.

OSHO

12 Temmuz 2012 Perşembe

20. SUTRA


HAREKET HALİNDEKİ BİR ARAÇTA, RİTMİK SALLANMA ARACILIĞIYLA, DENEYİM. YA DA KIPIRTISIZ BİR ARACIN İÇİNDE, KENDİNE GİTTİKÇE YAVAŞLAYAN, GÖRÜNMEZ HALKALAR HALİNDE SALLANMA İZNİ VERMEK.


Bu tekniği yapmak istiyorsan direnç gösterme, hareketlerle birlikte git, kendini de sallandır. Öküz arabasının parçası ol. Ona karşı koyma. Öküz arabası yolda ne yapıyorsa sen de onunla birlikte ol. İşte bu, çocukların yolculukta hiçbir zaman yorulmamalarının sebebi budur.
"Hareket halindeki bir araçta, ritmik sallanma..." Yani birinci olarak: Direnç gösterme. Ve ikinci olarak: Bir ritim oluştur: Hareketleri ritmik olarak yap, onlardan muhteşem bir uyum oluştur. Sokağı unut. Sokağa ve yönetime lanet okuma, onları unut. Öküzü ve öküz arabasını ve sürücüyü lanetleme, onu unut. Gözlerini kapa. Direnç gösterme. Ritmik olarak birlikte yürü ve hareketten bir müzik oluştur, sanki bir dansmış gibi. "Hareket halindeki bir araçta, ritmik sallanma..." Sutra, o zaman tecrübenin sana geldiğini söylüyor.
"Ya da kıpırtısız bir aracın içinde..." Yani kendine şunu sorma: Bir öküz arabasında buna nasıl yaklaşabilirim? Kendini aldatma, çünkü sutra der ki: "Kıpırtısız bir aracın içinde, kendine gittikçe yavaşlayan görünmez halkalar halinde sallanma izni vermek. Kendini daire içinde sallandır. Daire içinde sallan!
İlk önce büyük bir daire yap ve onu daha sonra yavaşlat, onu hep daha fazla yavaşlat, küçük ve hep daha küçük, artık bedenin görülür bir şekilde hareket etmeyene, içinde sadece narin, fark edilmez bir hareket hissedene kadar.
Daha büyük bir daireyle başla, yumuk gözle.
Çünkü sabit sessiz durduğunda harekete geçemezsin. Yumuk gözlerle büyük daireler çiz; sadece otur ve daire çiz. Hep daha fazla sallan ve daireleri hep daha fazla küçült. Dışarıdan bakıldığında durmuş olacaksın, hiç kimse senin hala hareket ettiğini fark edemeyecek. Ama içinden ince bir daire hareketi hissedeceksin. Şimdi artık beden değil sadece ruh hareket ediyor.
Onu hep daha da yavaş yap. Ve öğren: O ortalanacak. Dirençsiz, ritmik bir hareket bir iç ortalamaya yol açıyor. Sadece bir çocuk gibi etrafında dön. Başının döndüğünü ve hemen düşeceğini hissettiğinde durma, devam et! Düşsen bile bırak olsun. Gözlerini yum ve dön. Başın dönecek ve düşeceksin. Bedenin düştüğünde içini hisset! Dönme devam ediyor ve birden ortalanana kadar hep daha fazla daralan daireler haline geliyor.

OSHO

5 Temmuz 2012 Perşembe

19. SUTRA


ELLERİN VE AYAKLARININ DESTEĞİ OLMADAN KALÇANIN ÜZERİNDE OTUR. ANİDEN, MERKEZDESİN.


Bu teknik Çin'deki Taocular tarafından yüzyıllardır kullanılır. Ve inanılmaz ve bir o kadar da kolay bir tekniktir. Bunu dene: "Ellerinin ve ayaklarının desteği olmadan kalçanın üzerine otur. Aniden, merkezdesin."
Bu iki şekilde gereklidir. Öncelikle sahip olmadığın çok duyarlı bir beden. Bedenimiz ölüdür. Bedenimiz sürüklenen bir yüktür; duyarsız bir yük. Öncelikle bedenimizi duyarlı hale getirmeliyiz. Her şeyden önce kalçayı, çünkü kalça bedenin en duyarsız parçasıdır.
Rahatça bir sandalyeye otur ve gözlerini kapat. Sol ya da sağ Elini hisset. Hangisi olduğu önemli değil. Bütün bedenini unut. Sen sol el olana kadar hissetmeye devam et. Böylece el daha da ağırlaşacaktır. O ağırlaştıkça sen de ağırlaşırsın. Sonra elinde neler olduğunu sezmeye çalış. Hangi duyum olduğuna dikkat et. 
Her duyumun, her silkinişin, bütün hareketlerin o an olduğunu hisset. Üç hafta boyunca bunu yap. Günün herhangi bir zamanında on ya da on beş dakika. Sadece sol elini hisset ve bedenini unut. Üç hafta sonunda yepyeni bir sol el hissedeceksin: Çok duyarlı, çok hassas! Elindeki en küçük, en hassas hareketleri bile hissedeceksin. Elle ilgili olanı başardıktan sonra bunu kalçan ile yapmayı dene. Aynı şeyi yap: Gözlerini kapat ve sadece iki tane kaba et olduğunu hisset. Artık sen yoksun. Bütün bilincin kalçana gitmesini sağla. Bu zor değil. Bunu denediğinde harika bir duygu olduğunu göreceksin.: İçinde bedeninin olduğu canlılık duygusu zaten çok mutlu edici bir duygu. Kalçanı hissedebildiğinde -ya da her zaman ne hissediyor ya da biliyorsan- işte o zaman bilincin kalçanla birleşir. 
Bu tekniğe başlamadan önce en az altı haftaya ihtiyacın var; üç haftası elini, üç haftası kalçanı hassaslaştırmak için.
Küvete uzandığında, bedenini unut.Sadece kalçanı hatırla ve hisset. Kalçanın değdiği duvarın karşısına yaslan. Duvarın soğukluğunu hisset. Sevdiğin kişi ya da karın ya da kocanla kalça kalçaya dur. Bu sadece kalçanı yaratmaya yarar, ona duygu getirir. Sonra bu tekniği yap: Yere otur. Ellerinden ya da ayaklarından destek almadan kalçanın üstüne otur. Sadece kalçanın üstünde kal. Sadece kalçanın üzerinde otur.Ve sonra ne olacak? Gözlerini kapa ve kalçanın yere değişini hisset.

OSHO

14 Haziran 2012 Perşembe

18. SUTRA


BİR NESNEYE SEVGİ İLE BAK. BAŞKA BİR NESNEYE GİTME. BİR BAŞKASINA GİTME. BURADA, BU NESNENİN ORTASINDA: KUTSANMIŞLIK.


"Sevgi ile..." Bu anahtardır. Bir şeye sevgi ile baktın mı hiç? Bir şeye sevgi dolu bakmak ne demektir, bilmediğin için, 'evet' diyebilirsin. Büyük bir haz ile bir şeye bakmış olabilirsin; o çok farklı bir şey. Bu tamamen farklı, birbirinin tamamen zıttı. Öncelikle aradaki farkı bulmayı dene. Haz; talihin için ihtiyaç duyduğun şey demektir. Sevgi ise kesinlikle mutluluğunla ilgili değildir. Buna karşılık: Haz bir şeyler almaktır; sevgi ise bir şeyler vermek. İkisi kesinlikle birbirinin tam zıttıdır.
O zaman kişi ne yapmalıdır? Tam bir sevgi ile bakmak için ne yapmalısın? Öncelikle kendini unut. Kendini tamamen unut. Bir çiçeğe bak ve kendini unut. Çiçeğin orada olmasına izin ver. Sen tamamen yok olmalısın. Çiçeği hisset ve bırak çok derin bir sevgi ile çiçek bilincinden aksın. Bir tek düşüncenle bilincinin amacına ulaşmasını sağla. Bu çiçeğe daha fazla çiçek açmasına, daha güzel, daha mutlu olmasına yardım edebileceğin gibi...
Onun için ne yapabilirsin? Bu senin gerçekten ne yapacağınla ilgili değildir; bu nedenle bu uygun değildir. Önemli olan duygudur; bir şeyi yapmak istemektir. bu acı, bu derin sızı, bir şeyi yapma isteği ile çiçek daha güzel, daha canlı, daha renkli olur. bu düşüncenin bütün varlığında yankılanmasına izin ver. Bunu bedeninin ve ruhunun her hücresi ile hisset. Kendini bir cezbediş içinde bulacaksın ve çiçek bir insana dönüşecek.
"Başka bir şeye gitme..." Bunu yapamazsın. Bir sevgi ilişkisi içinde olduğunda bunu yapamazsın. Bu dinleyiciler arasından birini seversen, bütün kalabalığı unutursun; sadece bir yüz kalır. Gerçekten hiç kimseyi görmezsin; aksine sadece bir yüz görürsün. Diğer hepsi oradadır, ama bilinç dışı olarak hepsi bilinçliliğin tam kenarındadır. Onlar değildir; onlar gölgedir. Sadece bir tek yüz kalır. Birini sevdiğinde bu yüzlerden biri kalır. Ve sen de uzaklaşamazsın.
Başka hiçbir şeye doğru gitme: Birinde kal. Bir gülde ya da sevdiğin kişinin yüzünde kal. Orada kal, tam bir sevgi ile, bölünmemiş bir kalp ve duygu ile: "Sevdiğim kişiyi daha mutlu edebilmek için ne yapabilirim?" Burada, orta noktada: Kutsanmışlık. Bu olduğunda, seN yok olursun; sevinç ve tatmin olma ile ilgili düşünceler artık yoktur. Tamamen kendini unutursun ve sadece başkalarını düşünürsün. Diğeri senin sevginin orta noktası olur. Bilincin diğerine akar. Onu derin bir duygu, derin bir sevgi ile düşünürsün. "Onu nasıl daha mutlu edebilirim?" Bu durumda aniden: Burada, orta noktada: Kutsanmışlık. Aniden tıpkı bir yan etki gibi kutsanmışlık sana gelir. Aniden odaklanırsın.

OSHO

17. SUTRA


ZİHNE ALDIRMADAN ORTADA KAL! TA Kİ...



Bu sutra bu kadar kısadır. Her bilimsel formül gibi bu da kısadır, ama bu kısacık sözlerle yaşamın tamamen değişebilir. 
Buda bütün meditasyon yöntemlerini bu sutradan oluşmuştur. Onun yolu "Majjihim Nikaya", yani orta yol olarak bilinir. Buda şöyle der: "Her zaman ortada kal, her şeyde."
"Zihne aldırmadan..." Bunu duyarsın, bunu anlarsın, ama zihin bunu anlamaz. Zihin her zaman en uç noktadakileri seçer. Uç noktada olanlar zihin için birer büyüdür. Neden? Çünkü ortada ölür. Bir sarkaca bakın. Sarkaç uç noktalara gitmediği sürece gün boyunca gidebilir. Sola gittiğinde sağa gitmek için itme kuvveti toplar. Sağa gittiğinde gerçekten sağa gittiğini düşünmemelisin; sadece sola gitmek için itme kuvveti topluyordur. Uç noktalar da sağdır, soldur, sağdır, soldur. İtme kuvvetlerini ortada toplarlar. Sarkacın ortada hareketsiz kalmasını sağla. Bütün kazanılan kuvvet kaybolur; artık sarkacın hiç enerjisi kalmamıştır, o zaman enerjisi uç noktalardan gelir. Ve bu uç noktalar birinden diğerine doğru gider; bu bir döngüdür. Sarkaç sürekli hareket eder. Sarkacı ortada tut; o zaman hareket sona erer. Bütün gün boyunca gözlemlersen zihninde sarkaç gibi olduğunu görürsün. Bir şeye bir uç noktada karar verirsin, sonra bir diğerine gidersin. Kızgınsındır, ama sonra pişman olursun. Karar verirsin: "Hayır, bu kadar yeter. Artık bir daha asla kızgın olmayacağım." Ama ordaki uç noktayı göremezsin. "Asla" bir uç noktadır. Bir daha hiç kızgın olmayacağını nasıl bilebilirsin? Ne demek istiyorsun? Bir kez daha düşün. Asla? O zaman geçmişe bir dön ve bir daha asla kızgın olmayacağını söylediğin zaman, kızgın olduğunda bir uç noktadan diğerine gitmek içim itme kuvvetlerini topladığını unutuyorsun.
Bu sutra bütün yaşam için geçerlidir. bu sutrayı sadece birkaç kez deneyemezsin. Bilinçli olarak her zaman yapmalısın. Bir şey yaparken, bir yere giderken, yemek yerken, ilişkilerinde her şeyden önce ortada kal. Bunu olabildiğince az dene, o zaman sanki içinde belli bir yer oluşuyormuş gibi huzura kavuşursun; içinde huzurlu bir merkez büyür.
Tam olarak ortada olmayı başaramasan bile ortada kalmayı dene. Zamanla "orta"nın ne demek olduğunu anlayacaksın. Her zaman bir aradadır, nefret ya da sevgi, kızgınlık ya da pişmanlık; her zaman zıt şeyleri düşün ve aralarında kal. Er ya da geç tam olarak ortada noktada olacaksın. Orta noktayı bir kez anlarsan, bu ortadaki noktanın zihnin tam karşısında olduğunu asla unutmazsın. Ortadaki bu nokta tam olarak tinsellik denen şeydir.
OSHO