3 Ağustos 2012 Cuma

23. SUTRA


ÖNÜNDEKİ BİR NESNEYİ HİSSET. BUNUN DIŞINDAKİ DİĞER BÜTÜN NESNELERİN YOKLUĞUNU HİSSET. SONRA NESNEYİ HİSSETMEYİ VE YOKLUK HİSSETMEYİ BİR KENARA BIRAKARAK, FARK ET.


Önündeki bir nesneyi hisset; herhangi bir şeyi, örneğin bir gül goncası. Ne olduğu önemli değil. Onu hisset. Görmek yeterli değil, onu hisset. Bir gül goncası görüyorsun, ama kalbin tatmin olmadı. Onu hissetmiyorsun. Aksi takdirde ağlamaya başlardın, aksi takdirde gülmeye ve dans etmeye başlardın. Sen onu hissetmiyorsun, sen onu sadece görüyorsun. Ve sadece bu görmek bile neredeyse tam değil. Çünkü hiçbir zaman tamamını görmüyorsun. Geçmiş, beynin bunun bir gül olduğunu söylüyor. Sen onun hakkında her şeyi "biliyorsun", ne de olsa gülleri tanıyorsun, ne olmuş yani? Böylece yürümeye devam ediyorsun. Tek bir bakış senin geçmiş gül tecrübeni uyandırmaya yetiyor ve sen yürümeye devam ediyorsun. Senin bakışın bile tam değil. Gülün yanında kal. Onu gör, sonra onu hisset. Onu hissetmek için ne yapıyorsun? Onu kokla, ona dokun, bunun derin bedensel bir tecrübe olmasına izin ver.
İlk önce gözlerini yum ve gülün bütün yüzüne dokunmasına izin ver. Onu hisset. Gözlerinin ona dokunmasına izin ver, onu kokla. Onu kalbine koy. Onunla sessiz kal, ona dair bir duygu hisset. Her şeyi unut; bütün dünyayı unut. "Diğer bütün nesnelerin yokluğunu hisset." Eğer düşüncelerin hala başka şeylerle meşgulse bu duygu çok derine gidemez. Diğer bütün gülleri unut, diğer bütün kişileri unut, her şeyi unut. Sadece bu gülün orada olmasına izin ver, sadece bu gülün, bu gül, bu gül! Diğer hepsini unut; bu gülün tamamen sana bürünmesine izin ver. Sen gülün içinde boğuldun.
Kolay olmayacak, çünkü biz o kadar da duyarlı değiliz. Kadınlara bu daha kolay geliyor. Onlar daha iyi hissedebiliyorlar. Erkekler için bu biraz daha zor olsa gerek ya da bir şair, ressam ya da bir müzisyen gibi çok gelişmiş estetik bir mantığa sahip olmaları gerek. Onlar eşyaları hissedebilirler. Ama bunu dene. Çocuklar bunu çok kolay yapabiliyorlar.
Kendine doğuştan sevdiğin bir nesne seçebilirsin. Sonra bütün dünyayı unut. Onun varlığının tadını çıkar, onu tat, onu sev, onun derinine in ve onun senin derinine inmesine izin ver. "Nesneyi hissetmeyi bir kenara bırak." Şimdi bu tekniğin en zor şeyi geliyor. Sen diğer bütün nesneleri bıraktın ve sadece bir nesne kaldı. Sen her şeyi unuttun, sadece bir şey kaldı. Ve şimdi nesne duygusunu bir kenara at, şimdi bu nesnenin önünde olduğu duygusunu bir kenara at. Şimdi sadece bu iki duygu var. Bu duygunun dışında her şey var. Şimdi bunun varlığını da bir kenara atıyorsun. Sadece bu gül, bu yüz, bu kadın, bu adam, bu kaya var olduğunda bunu da bir kenarda bırak. Ve bunun duygusunu da bırak. Birden salt bir hiçliğin içine düşüyorsun ve geride hiçbir şey kalmıyor. "Ve böylece fark et" der Şiva. Bu hiçliği fark et. Bu senin doğan, bu gerçek varoluş. Bu hiçe hemen başlamak çok zor olurdu; bu çok zor ve iddialı. Bir objeyi bir araç olarak kullanmak çok daha kolay. Ruhunu ilk önce bir nesneyle doldur ve onu o kadar doldur ki onun dışında hiçbir şeyi hatırlayama. Senin bütün bilincin bu nesneyle dolu. Sonra bunu da geride bırak, bunu da unut.
Aynısı senin bilincinle de oluyor. Sen bir alev, bir ışıksın. Bütün dünya senin objen. Sen bütün dünyayı bir kenara bırakıyorsun ve konsantrasyonun için sadece bir obje seçiyorsun. Senin alevin aynı kalıyor, ama şimdi birçok obje değil, sadece bir tanesi  onun tarafından aydınlanıyor. Ve şimdi onu da düşünüyorsun. Birden sadece ışık var - bilinç. O hiçin üzerine düşüyor. Buddha bunu nirvana diye adlandırdı. Mahavir buna kaivalya, evren bütünlüğü dedi. Upanishadlar buna brahmanın ya da atmanın tecrübesi diyor, "Kim sadece bu tekniği yaparsa, o en yüce olanı fark eder." diyor.

OSHO